top of page

Yüksek Empati Otantik Olmanın ve Sağlıklı Sınırlar Belirlemenin Önünde Bir Engel Midir?

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 13 Mar
  • 3 dakikada okunur

-          Bilgileri yüzeysel değil, derinlemesine analiz ederler. Karar verirken detayları düşünür ve uzun uzun değerlendirirler.

-          Gürültü, yoğun sosyal ortamlar veya fazla uyaran içeren durumlar onları çabuk yorabilir. Rahatlamak için yalnız zamana ihtiyaç duyarlar.

-          Başkalarının duygularını derinden hissederler. Filmlerden, müzikten, sanattan kolayca etkilenirler. Empatik oldukları için başkalarının duygusal hallerini kolayca algılarlar.

-          Ses, ışık, koku veya doku gibi çevresel faktörlere karşı hassastırlar. Yüksek sesler, parlak ışıklar veya sert kumaşlar rahatsız edici olabilir.

-          Çevredeki küçük değişiklikleri fark ederler. Birinin ruh halindeki ince farklılıkları veya bir odadaki atmosfer değişimini anında hissederler.


Bu özellikler Elaine N. Aron kitabında, "hayli duyarlı insanlar "diye sınıflandırdığı bir kitlenin özellikleri. Tanıdık geldi mi, bana bu kitabı beni iyi tanıyan bir arkadaşım önermişti ve kendimi bilme yolculuğunda oldukça rahatlamamı sağlamıştı.

Aslında birçok açıdan böyle biri olmanın yaşamda avantjaları var; örneğin meraklı olduğundan ve hassas olduğundan sosyal becerilerin oldukça kuvvetli oluyor genelde ortamda herkesin yanında rahat ettiği ve sevdiği bir insana dönüşüyorsun. İyi bir dinleyici olman iyi bir danışman olmanı kolaylaştırıyor, insanların nasıl hissettiklerini ve dünyalarını sezebiliyorsun. Bir ayna gibi olup insanlara kendilerini yansıtabiliyorsun.

Kulağa çok güzel geliyor değil mi?


Öte yandan her şey gibi yanında bir de negatif ve zorlayıcı taraflarını da maalesef ki beraberinde getiriyor.

  • İyi projeksiyonlar sana yansıtıldığından insanlar sana gelip sorunlarını hemen anlatıveriyor ve bu vesile ile duygusal yüklerini bazen senin bazen kendilerinin farkında olmadan senin üstüne boşaltabiliyor,

  • Diğer insanların önceliklerine kolaylıkla takılabilirsin bu yüzden kendi önceliklerini unutabiliyorsun,

  • Çok yoğun hissettiğinden çabuk tükenebiliyorsun,

  • Diğerlerine yardım edeyim derken kendilerine yardım edemez hale gelebiliyorsun.

 

 

Tüm bunları sağlayan empati kavramı ise o kavrama daha yakından bakmaya ne dersin?


Duygusal Zeka yazarı Daniel Goleman (1995) empatiyi şöyle tanımlıyor.

Empati, başkalarının hissettiklerini sezme ve onların bakış açısını anlama yeteneğidir. Sosyal zekanın ve başarılı ilişkilerin temel taşlarından biridir.

Herkeste empati olduğunu ama bazı insanlarda bunun biraz daha yüksek olduğunu ve bu farklılığı biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerle açıklıyor. Goleman Beyindeki ayna nöron sistemi ile ilişkilendirerek bu nöronların, başkalarının duygularını ve eylemlerini taklit etmemizi sağladığını söylüyor.  Kimi insanların ayna nöronları daha aktif olduğu için empati yetenekleri daha gelişmiş oluyor.

Dananın kuyruğun koptuğu yer tam da burası, birilerini taklit etme becerisi yüksek olan insanların kendi ve otantik olmaları ne kadar mümkün?

İşte bu noktada sağlıklı sınırlar giriyor devreye. Sınır; seçme hakkının sana ait olduğu anlamına geliyor.


İlişkilerde bilinçli empatinin önemi


Her zaman olduğunu gibi yine ilk adımda farkında olmak yolun yarısına taşıyor bizi, bu durumu kabul ettiğinde değişim de beraberinde geliyor. Özellikle romantik ilişkilerde partnerinin farkında olmadığı bir draması varsa sen de farkında olmadan bu drama enerjisini sünger gibi çekebiliyorsun. Onunla o enerjiye girdiğinde kendin olmana imkan kalmıyor, sana yansıttığı kişiye dönüşüp neden öyle davrandığını da anlayamıyorsun


Peki bilinçli empati nedir?

İnsanlarla bilinçli eşleşmek demektir. Bir insanı taktir ettiğinde veya beğendiğinde o kişinin enerji frekansına girersin, Bu yeni bir şeyler öğrenmek için harikadır ama taklit etmeye kalkarsan yine kendin olamazsın. Otantik olmak büyük bir enerji eşlemedir. Belki başkalarının hayatları ile fazla meşgulsün, farkında olmadan eşleşiyorsun, bu sana drama loopundan çok fazla şey geliyor olabilir, Bu durumda yine kendini unutursun.

Bu durumda sorulacak en güçlü sorulardan biri;


Hayatımın Kontrolü Kimin Elinde?

Senority; yani üstünlük…

Her zaman bir seçeneğinin olduğunu bilmektir, Bir efora veya zorluğa gerek yoktur, senin olmayanı bırakabilirsin, kendi enerjine ve üstünlüğüne odaklanabilirsin ve aslında birine fayda yaratmanı da sağlayan budur.

Farkında olmadan bir insana hayatımızın kontrolünü peki nasıl veriyoruz?

  • Suçlayarak, senin hatan dediğin anda kendini yardıma muhtaç ve güçsüz hissetmeye başlarsın,

  • Boyun eğersen; sen benim hakkımda en iyisini bilip sorumluluğu karşı tarafa bırakırsan,

  • Özgüvenin eksik olursa; ben bunu yapamam dersen


Ayrıca böyle bir durumu fark ettiğinde karşıdakini suçlamak gücünü ve üstünlüğünü kaybettin demektir. Artık başka seçimin olduğunu düşünmüyorsun demektir. Bir kurbansın ve yanıt vermiyorsun demektir.

Bu noktada duygulardan öfke aslında sınırlarının ihlal edildiğinin bir göstergesidir. 


Öfkeyi hissettiğinde kendine şu soruları sorarak sağlıklı sınırlara yaklaşabilirsin.

  1. Bu durumun içinde sınırlarını anladın mı?

  2. Sınırlarını sağlıklı bir şekilde karşıdaki ile konuştun mu?

  3. Diğer kişi bunu anladı ve kabul etti mi?

  4. Kendin kendi sınırlarına saygı gösterdin mi?

Tüm bunların cevabı evet ise o zaman öfkeye alan açabilirsin belki.. İşin gerçekçi tarafı eğer sınırlarını sen korumazsan ve saygı duymazsan kimse saygı duymayacak.


Sınırları koruma yolculuğunda bazen sert, katı ve öfkeli olabiliyoruz, fakat fark ettiğimiz anda izin vermemeyi seçersek daha az öfkeli, daha fazla şefkatli ve süreç daha kolay olacaktır.


Sağlıklı sınırlar deneyimlemeye geldiğimiz bu yaşamda öğrenmemiz gereken yolculuğun bir parçasıdır.

  • Sınırlarını sağlıklı bir şekilde belirlediğin ve ifade ettiğinde kendini daha iyi anlar daha çok seversin,

  • Güvenlik konusunda kendini güçlendirilmiş hissedersin

  • Daha tatmin deneyimler yaşarsın

  • Kendi kurallarınla yaşadığında hayaline daha kolay ulaşırsın.

 

 
 
 

Commentaires


bottom of page